Türkiye’nin Demokrat Partili Yılları (1950-1960)

7 Haziran 1945’te İzmir milletvekili Celal Bayar, Aydın milletvekili Adnan Menderes, Mersin milletvekili Refik Koraltan ve Kars milletvekili Fuat Köprülü parti tüzüğünde ve bazı kanunlarda değişiklik yapılması konusunda “Dörtlü Takrir” adı ile anılan önergeyi CHP Meclis Grubu’na sundu. Dörtlü Takrir’e imza atan ve CHP’den ayrılan dört milletvekili 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi (DP) kurdu.

Demokrat Parti Döneminde İç Politikada Yaşananlar (1950-1960)

DP, 1946 seçimlerinden itibaren sürekli olarak adil seçimlerin yapılması, sandık güvenliğinin sağlanması konusunu her fırsatta dile getirerek kamuoyu oluşturmayı başardı. DP’nin bu yöndeki çalışmaları 16 Şubat 1950’de Seçim Kanunda bazı yeni maddelerin kabul edilmesi ile sonuçlandı. Yeni Seçim Kanununa göre, seçimler liste usulü çoğunluğa dayalı, gizli oy-açık tasnif, tek turlu, yargı denetimine açık şekilde yapılacak, en az beş ilden adayı olan partiler radyodan yararlanabilecekti. Ayrıca yeni kanun uyarınca bir başkan, altı asil ve dört yedek üyeden oluşan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) kurulacaktı.

27 Mayıs 1960 Darbesine Giden Süreç

Ordunun siyasetteki rolü ve etkinliği DP için çok partili siyasal yaşama geçildiği andan itibaren oldukça önemli hatta temel meselelerden biri olmuştur. Zira askerî çevrelerde büyük saygı duyulan, prestijli bir askerî geçmişi olan İsmet İnönü’nün lider olarak kaldığı sürece ordunun CHP’ye sempati duyacağı düşüncesi hayli yaygındı. 1949 yılında İnönü’nün I. Ordu Komutanı Orgeneral Asım Tınaztepe ve diğer generallerle görüşmesi, Nihat Erim’in bazı komutanlar ile toplantı yapması, Celal Bayar tarafından eleştirilmiş ve gizli toplantılarla ilgili olarak edindikleri bilgiyi “tehlikeli bir oyunun oynandığının” göstergesi olarak değerlendirilmişti. Bu önemli sorunu çözmek için emekli Mareşal Fevzi Çakmak ve bazı generaller DP safına çekilerek İsmet İnönü’nün nüfuzu dengelenmek istenmiştir.

Darbelerin Gölgesinde Yoluna Devam Eden Türkiye (1960-1980)

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde ve Türk siyasi ve askeri hayatında 1960-1980 yılları arasındaki zaman dilimi oldukça sıkıntılı problemli ve çalkantılı olaylara sahne olmuştur. Çok partili hayata geçtikten sonra bir on yıl kadar devam eden bu hayat 1960 darbesi ile sona erdirilmiştir. 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra siyasete dizayn vermek amacıyla 12 Mart 1971 muhtırası ve sosyal, kültürel, siyasal olarak bütün hayatı değiştiren 12 Eylül 1980 askeri darbesi yürürlüğe sokulmuş ve Türkiye’de sorunların siyaset eliyle düzeltilmesine imkân verilmemiştir.

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi ve Sonrasındaki Gelişmeler

14 Mayıs 1950 Genel seçimleri sonunda iktidara gelen DP’yi askerin büyük bir kısmı desteklemişti. Ancak ordu içindeki tasfiyeler, alt rütbeli subayların rahatsızlığının büyümesi, ekonomik sıkıntıların büyümesi huzursuzluğun artmasına neden oldu. 1954 yılından itibaren hızla örgütlenen cuntalar DP’nin anti demokratik icraatları nedeniyle hızla organize olmaya ve büyümeye başladı. DP’nin Tahkikat Komisyonu kurarak muhalefetin üzerine gitmesi ordudaki huzursuzluğu arttırdığı gibi üniversite gençliğinin de sokağa çıkmasına neden oldu. Öğrenci olaylarının önlenemez boyutlara ulaşması sonrasında ordudan destek alınması, ordunun meydanlara inmesine neden oldu. Artan huzursuzluk karşısında ordu, DP’nin demokrasiyi raydan çıkardığını otoriter bir idareye yöneldiğini ve hükûmete müdahale etmesi gerektiğine karar verdi.

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi ve Darbenin Kadrosu

27 Mayıs 1960 günü sabaha karşı komuta zinciri dışında harekete geçen ordu, yönetime el koydu. Darbeye karşı herhangi bir güçten ve halktan bir mukavemet olmadığı için darbe kısa sürede kan dökülmeden tamamlandı. 27 Mayıs günü akşama doğru sokağa çıkma yasağı kısa bir süre için kaldırıldı bu sırada Kızılay meydanın dolduran halk asker lehine DP iktidarı aleyhine “ordu devlet el el”, “ordu millet el ele” sloganları atarak meydanı inletmişti. Bu slogan ertesi günün tüm gazetelerinden sürmanşetten verildi.

Sivil Siyasete Geçiş Çabaları: (1961-1965)

27 Mayıs darbesinin yapıldığı ilk günden itibaren yeni bir anayasa için çalışmalara başlanmıştı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 7 öğretim üyesi daha sonra ise Ankara Üniversitesi Hukuk ve Siyasal Bilgiler Fakültelerinden üç öğretim üyesinin katıldığı bir Anayasa Komisyonu hemen çalışmalarına başladı. Anayasa Komisyonu hazırladığı taslakta bir kurucu meclisin bir an önce kurulmasını oluşturulması gerekliliğini belirtmiş bu öneri de kabul edilmişti. Kurucu meclisin öncelikli görevi yeni bir anayasa ve ardından da temsilde adaleti sağlayacak yeni bir seçim yasasını hazırlamaktı.

Yeni Bir Anayasa (1961 Anayasası) ve Kurucu Meclis (6 Ocak 1961)

MBK’nin sivil yönetime geçiş sürecinde ilk ciddi adımı 6 Ocak 1961 Kurucu Meclis ile güç ve yetkilerini paylaşması oldu. Milli Birlik Komitesi, yeni anayasanın ülkedeki siyasi güçlerin ve baskı gruplarının daha geniş temsiline dayanan bir Kurucu Meclis tarafından görüşülüp kabul edilmesinden yanaydı. Kurucu Meclis’in oluşması ve çalışma usullerini belirlemek üzere, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu başkanlığında Profesör Süheyl Derbil, Profesör Bahri Savcı, Profesör İlhan Arsel ve Doçent Muammer Aksoy’dan oluşan bir bilim kurulu oluşturulmuştu.

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın