Türk İnkılabının Hedefleri

İnkılap, Arapça kökenli bir kelime olup değişme, dönüşme, bir hâlden başka bir hâle geçme anlamına gelmektedir. Türkçe bir kelime olan devrim ile eş anlamlı olarak da kullanılmaktadır. Geniş tanımıyla inkılap; bir milletin sahip olduğu siyaset, eğitim, hukuk, ekonomi, sosyal hayat gibi alanlardaki kurumlarının devlet eliyle köklü bir biçimde değiştirilerek yenileştirilmesidir. Osmanlı Devleti’nde 17. yüzyılda yapılan yenileşme hareketleriyle başlayan modernleşme çalışmaları ise ıslahat olarak adlandırılmaktadır. Reform ile eş anlamlı olarak kullanılan ıslahat düzeltme, iyileştirme anlamına gelmektedir. Daha geniş ifade ile toplumun ihtiyaçlarına cevap vermeyen kurumların aksaklıklarını gidererek çağın koşullarına göre yeniden
düzenlenmesidir. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılındaki ıslahatlarla ordudan ekonomiye, eğitimden hukuka birçok yeni kurum getirilmiş, çağdaş bilgi ve değerler ile donanmış aydınlar yetişmiş ve yeni düşünceler geliştirilmişse de kökten bir değişim söz konusu olmamıştır. Yapılan ıslahatlar devleti parçalanmaktan kurtarmaya yetmemiştir. Ancak bu birikim Türk İnkılabı için bir hazırlık aşaması, son dönem modern Osmanlı eğitim kurumlarında yetişmiş bir Osmanlı subayı olan Mustafa Kemal Atatürk de Türk İnkılabı’nın lideri olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, Türk İnkılabını üç aşamada gerçekleştirmiştir. Birinci aşamada 1919-1922 yılları arasında yaşanan Türk Kurtuluş Savaşı sonucunda tam bağımsızlık kazanılmış ve Misak-ı Millî sınırları içerisinde yeni bir Türk Devleti kurma yolunda önemli bir adım atılmıştır. İkinci aşamada Anadolu’yu işgalden kurtaran TBMM karşısında işlevi ve gücü kalmayan Osmanlı saltanatı kaldırılarak monarşiye son verilmiştir. Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıyla Türk devletinin siyasi ve iktisadi bağımsızlığı emperyalist devletler tarafından resmen tanınmıştır. Cumhuriyet’in ilanıyla demokratik bir devlet kurulmuştur. Son aşamada ise yeni kurulan devletin devamlılığını sağlayacak inkılap hareketlerine girişilmiştir.

Türk inkılabı ile modernleşme ile gelenekçilik arasında bocalamakta olan bir toplum bu ikilikten kurtarılarak Türkiye’nin yüzü batıya çevrilmiştir. Türk inkılabı ile yaşanan bu dönüşüm yirmi yıldan daha az bir zamanda gerçekleşmiştir. Atatürk, Türk inkılabını şöyle tanımlamıştır: “Türk milletini son asırlarda geride bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri kurmuş olmak.” Türk inkılabı ile eski kurumların yerini yenileri almış ve çağın gereklerine uygun yeni bir hayat görüşü ve düzen benimsenmiştir. Atatürk çağın gerisinde kalmış ve kendini yenilemeyen ülkelerin ve toplumların nasıl sömürüldüklerine ve yok edildiklerine tanık olduğundan var olmak için modernleşmeyi ve kalkınmayı temel çözüm olarak görmüştür. Bununla birlikte toplumun kendini keşfetmesi ve kimliğini kaybetmemesi için de özen göstermiştir. Millî dil ve tarih çalışmalarına ağırlık vererek Türk tarihi ve dilini temel dinamikler olarak kullanmıştır. Atatürk inkılap kararlarını alırken aceleci davranmamış uygun ortam ve koşulların oluşmasını beklemiştir.

Atatürk’ün liderliğinde gerçekleştirilen Türk inkılabı özgün bir model olup modelin oluşmasında hiçbir dış etki ve zorlanmayla karşılaşılmamıştır. Her alanda yapılan inkılaplarla Türk milletini muasır (çağdaş) medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmak hedeflenmiştir. Atatürk’e göre çağdaş uygarlık Batı uygarlığı olup demokratik ülkeleri ifade etmektedir. Uzun yıllar Batılı ülkelerle çok yoğun savaşlar yapmış olmasına karşın ilke olarak çağdaş medeniyet olarak gördüğü Batı ile düşman olmaya yönelmemiştir. Atatürk batı ile fikir bağını, kültür bağını ve iş birliğini bırakmak istemediğini, ancak bunun Türkiye Devleti’nin bağımsızlığına saygı gösterilmesi şartına bağlı olduğunu da her fırsatta kesin bir şekilde belirtmiştir.

Türk inkılabı bağımsızlık olgusunun öne çıktığı 20. yüzyılda emperyalizme karşı verilen en önemli ulusal mücadelelerden birinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Rus Devrimi ve Fransız Devrimi’nden farklı olarak bir sınıf mücadelesi için değil ulusun her anlamda bağımsızlığı için mücadele edilmiştir. Emperyalist güçlü devletlerin de millî bir direniş karşısında yenilgiye uğrayabileceğini tüm dünyaya göstermiştir. Emperyalist devletlerin sömürgesi olan Güney Asya ve Kuzey Afrika halkları gerek Millî Mücadele gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sürecini büyük ilgi ile takip etmişlerdir. Mustafa Kemal Paşa daha Kurtuluş Savaşı yıllarında sömürge toplumlarını ulusal kurtuluşları için mücadeleye çağırmıştır. Bir çağdaşlaşma modeli olarak Türk inkılabı II. Dünya Savaşı sonrasında Güney Asya ve Kuzey Afrika’da başlayan sömürgeden bağımsız olma mücadelesi veren “mazlum milletlere” örnek teşkil etmiştir. Bu yönüyle Türk inkılabı evrensel bir model olmuştur. Sadece bir kurtuluş için değil aynı zamanda kuruluş modeli olarak da görülmüş sömürgeden bağımsız olma sürecinde Tunus, Cezayir, Mısır, Hindistan, Pakistan gibi ülkeleri derinden etkilemiştir.


Yorum bırakın

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑

Türk İnkılabı sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın