Millîi Mücadele’nin lider kadrosu vatanın ve milletin kurtuluşu ve bağımsızlığı için yola çıktıklarında pek çok zorlukla yüzleşmek durumunda kalmışlardı. Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’ta belirttiği gibi “cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş bütün tersanelerine girilmiş bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bi’l-fiil’ işgal edilmiştir.” Ancak Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları için bunların ötesinde oldukça önemli bir problem daha vardı.
19. yüzyıldaki büyük ve uzun soluklu savaşlar sonunda büyük toprak kayıpları vererek ve sürekli olarak küçülen, siyasal, sosyal, ekonomik yapısı yanın da demografik yapısı da değişen Osmanlı Devleti’nde savaş yorgunu bir halk oluşmuştu. Bu durum Trablusgarp, Balkan Savaşları ve hemen ardından girilen ve bir kez daha mağlubiyetle sonuçlanan I. Dünya Savaşı sonrasında adeta kronik bir hâl almıştı. Savaştan, yenilgiden, göç ve toprak kaybından bıkkın, aynı zamanda yenilgiler nedeniyle de büyük bir öz güven kaybı yaşayan ve manen büyük bir çöküntü içinde olan Türk halkı, Millî Mücadele önderleri için diğer problemler yanında en önemli sorundu. Zira topyekûn bir seferberliğe ihtiyaç duyulan günlerde halkın desteği olmazsa olmaz bir unsurdu. Mustafa Kemal Paşa, henüz cepheden yeni geldiği İstanbul’dan başlamak üzere halkın mutlaka uyandırılması, bilgilendirilmesi ve sürece dahil edilmesi gerektiğini savunuyordu. Anadolu’ya çıktığı ilk andan itibaren de halkın mücadelenin ana unsuru olduğunu, bu nedenle de kurtuluşun onun azim ve kararlılığında olduğunda ısrar etmişti.
Yorum bırakın